daha yakın tarihe dair

Blog oluşturmak çok da benim becerim dahilinde bir şey değilmiş,dışarıdan daha kolay görünüyordu doğrusu. Dışarıdan daha kolay görünen başka şeyler de vardı,evlenip çoluk çocuğa karışmak gibi. Oysa gece uykuları dörde bölünmeye başladığında artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını anladım. Yani mesela hac niyetine ruhumun köşesinde demlediğim İtalya gezisinin hiç gerçekleşmeyeceğini biliyorum artık. Şimdi tutup da "ama öyle deme, eğer istersen" uzatmalarına girmeye hiç gerek yok çünkü hayata buscaglia ve coelho tadında bakmanın oturup caillou izlemekten bir farkı olmadığını bilecek yaştayım.Sonrasında yazdıklarımı ve uzatmalı aşıklar Belgin ve Eser'i falan hatırladım. Artık yaşlı bir çift olsalar gerek, öykülerinin de bir orjinalliği kalmadı, hatıra olarak saklansalar olur. Yeni bir şeyler yazmak hevesiyle klavyenin başına geçtiğimde harfleri birbirine çatamamak derdinde olduğumu farkediyorum. Yazdıklarımın hep bir şekilde daha önce yazılmış olmaları durumu durduk yere tedirgin edip ekrandan uzaklaştırıyor beni.Hoş bir de, bunca sene yazdım ve sanki bir okuyucu kitlesi mi edindim! Pek yakınımdakilerin dahi bir şeyler yazmakta olduğumdan haberi olduğumdan şüpheliyim.(Alıngan ve sitemkar olmak da yıllar içinde gelişen bir şey oldu, hani şu vücuda eklenip de bir türlü kurtulamadığımız yağlar gibi. Her halttan minik gözyaşları üretmek sanırım doğum sonrası depresyonu yaşayan biri için çok da şaşırtıcı bir şey değil.)
Bir de yazmakla ilgili olarak bu işi çook çok iyi yapan adamların parıltıları altında kendini küçücük hissetmek var.Hakan Günday da yazıyor işte. O yazdığı zaman sanki kocaman taşlar yerinden oynuyor gibi geliyor bana. Bu beceriye asla sahip olamamak sıkıntısı.bir de nedenini bir türlü bilemediğim ve bulamadığım zevksiz bir oto kontrol. her yazdığımda bir anlam arama gayreti beni tekdüzeliğin en derinlerine itiyor. Detaylarla öyle çok vakit kaybediyorum ki öykünün ana haritası kaybolup gidiyor. Geri dönmeye çalıştığımda bıraktığım ekmek kırıntılarının yerinde yeller estiğini görüyorum ki bu dolambaçlı krokide yol bulmak biraz taksim-dolapdere civarında gezmeye başlıyor,her an yiyeceğim bir façanın endişesiyle bırak yazmayı kendi nefesimden ürker hale geliyorum.
Buna rağmen eğer yazabilirsem aklımdakini,belki buradan paylaşırım diye umuyorum.Biraz çalışmaya ihtiyacı var, biraz zamana, biraz zamandan sakınmaya...
haydi bakalım....

No comments: