bir gece sen kendi halinde çalarken yine

parmaklarını izlerken

parmakların telleri kendiliğinden bilir gibi

bilir insan izlendiğini, bilir elbet

bir sokakta yürürken eskidiğini

gelmeyen mektubun aslında hiç gelmeyeceğini

arayanın mutlaka bir yanlış numara olduğunu…


“gerçekten hissettiğinde konuşmuyorsun sen” dedi

bunu biliyor aslında.

Ama diyemiyorum işte

konduramıyorum,bile bile,niye!

(beni izlerken görmemiş olmalı seni

ya da böyle olmamış,

hangi üzüntü kıyaslanabilir ki

bir başkasınınkiyle.

ben de bilmiyorum işte

bu yüzden kolay bunca rahat kızmak

bilmeden, anlamaya çalışmadan

kime kızıyorum, bari bunu bilseydim..)


sana kızabilseydim çok kızardım inan

çok fena kırardım kalbini, affetmezdim

bir intikam hırsıyla bürürdüm aklımı

dönerdi tatilden bütün tilkilerim

oysa aklımın huzuru,sırtımın duvarı

yüzümün gülümsemesi, biliyorsun işte

bir ömür devirdik, kaç ömür devrildi

-bir kayığın içinde izledik, geçtiler yanımızdan

güzel yüzleri,


tuttuk birbirimizi

uzanırken suya, eğilirken sonsuz olana

senin güçlü kolların var, şaşırtır hep

beni tutar, ben eğildikçe


ilk defa bu kadar yakınım işte suya

çokları geçiyor, görüyorsun değil mi

bırakıp gidiyorlar vedasız, bazısının acıtıcı

öfkeli sözleri çınlıyor kulaklarımızda

(şuralarda bir yerlerde, bir enfiye kutusu

olmalı, morfin, sarmalı yaralarımızı

hep biz mi olmalıydık hedef tahtası

bir kolleksiyoncu tizliğiyle kırgınlıklarınfonda kırılan cam sesleri)

No comments: