Mıknatıs

Onu gördüm, güldüm. Güzel bir adamdı kuşkusuz. Gençten, heyecanlı, enerjik. Anlattıklarını dinledim belki bir şakaydı, belki bir yolculuğun komik anlarıydı. Çekilmeye başladığımı fark etmek için zamanım olmamıştı.

Onu ikinci kez gördüğümde artık hafif ve dengeli bir ruh taşımıyordum. Yaralarımın kabukları yolunmuştu, bir kan taşına akıyordu bileklerim. Gülemedim anlattıklarına, içimden ağlamak geliyordu.

Sonrasında her seferinde onu görebilmek umuduyla çıkar oldum evden. Hiçbir telefon iki kereden fazla çalmadı, ya vazgeçerse korkusuyla. Bir tazıya dönüştüm, bütün kokular içinde onunkini ayırt edebilen. Bir baykuş, gecenin zifiri karanlığında izini takip edebilen. Hiç karşıma çıkmadı, oysa ben hep bunu istemiştim. O olduğunu sandığım siluetlerin yüzlerine baktım, gözlerinin en içine. O’nu andıran bir şey aradım, bulamadığımda üzerimden sekti hayal kırıklıklarım.

Sonra unuttum. Şaşırtıcı belki ama gerçekten unutmuştum. Adını, kokusunu, odaya girdiğinde değişen odanın duygusunu.

Bugün yeşil ışık yandığında trafik ışıklarında, akınlarca insan arasında itilip kakılarak karşıya geçmeye çalışırken, yine bir siluete takılıp durdum. Yeşil adam adımlarını atarken geçen saniyeler aşağıdaki ışıklı tabelada yanıp sönüyordu. Bir çölde serap bildiği bir oyunu oynuyordu. Ayak sesleri uzaklaşıyor ifadeler usulca siliniyordu. Kırmızı yandığında çalan araba kornalarını duymazlıktan gelmek istedim. Bir kez daha bununla yaşamaya cesaretim yoktu. Öylece durdum, bir adım atmaya dahi mecalim yoktu.

Bir kez unutabildiğimi bir kez daha unutabilmek istedim. Bunu, okulu bitirebilmekten, lotoda kazanmaktan, ilerde doğacak olan kızımın anne demesinden daha çok istedim. Mıknatısın beni hiç tanımadığı bir güne dönebilmeyi, tanrının bir kez olsun beni kobay bir enstrümandan bir faniye dönüştürmesini diledim.

Onu çok özlediğimi içim acıyarak bir kez daha hatırladım. Dileğimin gerçekleşmeyeceğini bildim; çalan kornalara aldırmadan yavaş adımlarla karşıya geçtim.

No comments: