Replikler Tadında Yaşam
Geçen zaman içinde hepimiz izlediklerimize dönüşmeye başladık. Ev kadınları Aliye ile yatıp kalkarken genç kızlar Kırık kanatlar izliyor ve erkekler daha atlatamadıkları Polat karakterinden nereye geçeceklerinin sinyalini bekliyorlar. Bu dizileri izlemeyen bir diğer grup da kendine başka bir alan keşfetti, cnbce ve digiturk. Hepimizin dizilerde kendisiyle özdeşleştirdiği karakterlerimiz (Kate, Jack, Sawyer), tuhaf komşularımız (flanders), çocukluk arkadaşlarımız (malcom) ya da platonik âşıklarımız oluşmuş gibi (clark kent).
Gerçeklik duygumuzu yavaş yavaş yitirdik. “Hey dostum bir bira versene” repliği dudaklarımızın ucunda hazır bekliyorken biz, pek çokları mahkemede tanıklık etmek üzere sağ ellerini havaya dikmeye başladı. Ve bir zaman sonra çok yakın zamanda hayatımıza giren ama sanki onun olmadığı bir dönem yaşamamışız gibi düşündüğümüz metro gibi hayatımıza girip yerleşecek, koltuğa oturup televizyona kilitlenen Al Bundy kocalarımız. Ve biz de yemek siparişi vereceğiz telefonun bir diğer ucuna, fırının hangisi olduğunu unutarak (Kadınların verdiği yemek siparişi oranı son zamanlarda iyice artmış. Ama bu bir başka yazı konusu olmalı, o yazıyı da bir sosyolog yazmalı).
Değiştikçe uzaklaşıyoruz bir zamanlar olduğumuz biz’lerden. Sohbet edebildiğimiz insanların sayıları azalıyor, üç cümlede bitiyor karşılıklı anlama mesafesi. Kendimize dair kurduğumuz çember daraldıkça, artık iyice anlaşılmaz bir hal alıyor konuştuklarımız. Yalnızlık bir süre sonra hissettiriyor kendini. Ümitsiz ev kadınları ve according to jim karakterlerinden oluşmuş barlarda biralarımızı kaldırıyoruz, hüzünlü bir geçmişe bakar gibi eski günlerimizi anarak. Espri yaptıktan sonra parmağımızı havaya kaldırıyor ve yaptığımız bir sakarlıktan sonra “aouch” gibi bir seslendirme yapıyoruz. Dönüşüyoruz ve sandığımız kadar yavaş da değil bu dönüşüm.
Belki daha iyi. Belki geç bile kaldık. Gerçeklerin acı yüzünden uzaklaştırdık kendimizi ve başkalarının dertleriyle üzüntülenmek büyük bir konfor. Ama gerçek hayat alanımızı daralttıkça nefes almakta zorlanıyoruz. Otobüse binmediğimiz bir yaşam ister hale geliyoruz, temastan uzak, kimselere görünmeden.
Kuşak çatışması bile oldukça ılımlı kalıyor bugün kendi yaşıtlarımızla yaşadığımız uçurum göz önüne alındığında. Okuma yazmayı alt yazılardan sökecek olan bir yeni nesle doğru gidiyoruz, tüm İngilizce ünlemlerimizle…
Dört Günde Roma
13 years ago
No comments:
Post a Comment