Cyrano de Bergerac
Uzun zamandır içimde demlediğim bir şeydi bunu yazmak. Aynaya baktığımda yalnız kendimi görememekle ilgili bir şey belki. Yalnız olmadığımı kendime anlatmaya çalışmakla...
Sevdiğim kahramanlarım oldu hep benim. Benzemek derdiyle değil de; sanki onları içime akıtır gibi sevdim onları. Karar verirken; vazgeçerken ya da kızarken içimde benimle birlikte kızan birilerini hissetmekle. Ve bir arkadaşımın yoğun ısrarıyla AKM’nin kapısından girdiğimde; sıkkınlıkla bakmıştım çevreme; tiyatro mu; ama niye diye söylenerek..
Oyun salonuna girmeden daha; oyuncuların izleyicilerle sohbet eden halleri geliyor gözlerimin önüne. “Ne yani, şaka mı bu deyişim”; her zamanki küçümseyen halimle. Bildiğim bir hikayeyi yeniden izlediğim için, yani o çok kıymetli vaktimi (!) bira içmek yerine bu koltukta geçirecek oluşum.
Oyun, dekoruyla sızmaya başlamıştı önce kalbime. Döner sahnede her şey ardarda oluyor; hızına zorlukla yetişiyordum. Hayatımda duyduğum en şiirsel anlatımla bağırıyordu uzun burunlu bir adam; “Ne yapmalı; sağlam bir dayı
bulup çatmalı mı bir sırnaşık gibi; istemem eksik olsun....” Avuçlarım patlayana kadar alkışlarken son sahnede; bir kahramanı daha yüreğimin en rahat koltuklarında ağırlamaktan sonsuz bir memnuniyet duyuyordum. Sonra yazılarıma da girdi, anlatmayı öğreterek en büyük kızgınlığı bile bir ince alayla:
.....
“Burnunuz ne kocaman..Evet, pek kocaman. Hepsi bu mu! Bu kadarı az delikanlı… Hâlbuki neler neler bulunmaz söylenecek. Asıl iş edada, mesela bak;
Burnum böyle olsaydı mösyö, mutlak dibinden kestirirdim;
Yana yatmaz mı; senden önce davranıp kadehine batmaz mı?
Burun değil bir kere, coğrafyada böylesine dağ denir; dağ değil, yarımada
Acaba neye yarar bu alet; Makas kutusu mudur, divit midir izah et
Kuşları sevdiğiniz belli..Yorulmasın diye yavrucaklar; temelli bir tünek
kurmuşsunuz....”
...
ve sanki öğrenmiş olduğunu düşünmenin görgüsüzlüğüyle yazdığım bir şiir;
Cyrano De Bergerac
Ey yüce tanrı, bu nasıl adalet
Gözleri kapalı sevmedi seni
İhtişamı burnu ucunda
Başıbozuk şu serseri
Bir el verme âdetiyle
O ölüme yürür gibi
Başkası yerine sevmedi mi?
Yeri, göğü ve o sevgiliyi
Ey yüce tanrı, bu nasıl adalet
Bir kanlı bıçak saplanınca sırtına
Dimdik adımlarla çıktığı merdivenlerde
Sesi bir ışık gibi yükselmedi mi?
Yakışmaz dedi gözyaşı
Uzun ve sivri bir burunun ucuna
Cyrano de Bergerac...
Sonrasında televizyonda da yüreğime misafir oldu Cyrano De Bergerac. Gecenin üçünde biten siyah beyaz filmden sonra burnumu silerek; ama içimde kocaman bir isyanı yaşayarak kapadım televizyonu. Sabahında annem, “ne o gecenin üçünde televizyon izliyordun” dediğinde; kısaca “cyrano fırtınası esiyordu” deyip geçiştirmelerim.
Ve en son dün akşam; bir kez daha burnumun ucunu sızlatarak; şaşırarak neredeyse sözlerini ezberleme noktasına gelişime ve asaletiyle bir kez daha büyüleyerek beni ekrana kilitlediğinde; içimde bunca zamandır bekleyen bu yazıyı kaleme dökmeye karar verdim.
Hayatınızın bir zamanında birileri sürüklerse sizi; “AKM’de nefis bir oyun var; benimle gelsene”; diye; ve özellikle de Bülent Emin Yarar’ın ismi varsa afişte; tereddütsüz gidin ve görün derim ihtişamını burnunun ucunda taşıyan bu serseriyi...
Dört Günde Roma
13 years ago
No comments:
Post a Comment