Dergiler Üzerine

Ne zamandır dergi almıyordum. Aslında bir yanım dergilere olan güvenini kaybetmişti de diyebiliriz. En sevdiğim dergiler ardarda ekonomik krize yenilmiş ve adları bir daha duyulmaz olmuştu. HBR öyleydi mesela, Ustura öyleydi, Diyojen öyleydi. Sonra Yaşasın Edebiyat; nasıl şaşalı bir başlangıç yapmışken edebiyat dünyasına, bir ateş böceği gibi sönmüştü.

İki sene öncesinde varlık dergisine aboneydim ama o zaman da benim ilgim kalmamıştı ne şiire ne öyküye. Dergiler gelip biriktiler; ara sıra sayfalarını karıştırıyorum hala. Ama bir zamandır ne çok istiyorum şöyle abone olacağım, gelişini merak edeceğim bir dergi olsun diye..

Bu özlemle geçen gün küçük bir dergi toplaması yaptım. Varlık, E ve
Türkiye’de Sanat dergileri; tüm dergi kalabalığı içinde en doyurucu olanları izlenimi verdi ilk bakışta. Çok da yanılmamışım aslında...

Türkiye’de Sanat; çok özel bir dosyayı mercek altına almış bu özel sayısında, Türkiye’de resim galericiliği ve müzeler... Meslek sahiplerine kesinlikle hitap etmesi dışında, resim almayı düşünenler ve kolleksiyonerlik yapmak isteyen ya da yapanlar için de çok gerekli açıklamalar vardı içinde. Ve sergi haberleri ve galeri tanıtımlarıyla da zenginleşmişti dergi..

E Dergisi uzun soluklu bir dergi oldu fakat sanki kağıt kalitesiyle ve matbaalarıyla bir sorunları oldukları izlenimine kapıldım dergiye göz atarken. Ya da kapak ve içerik arasında bir kağıt uyumsuzluğu vardı; bilmiyorum. Dergide Metin Celal’in yeni romanıyla ilgili bir yazı var, gerçekten doyurucu sayıda öykü ve şiir var, incelemeler var ve bir takım genç kızları gençliklerinde çok etkileyen İpek Ongun’la yapılmış bir söyleşi de var. (Bu gruba hiçbir zaman ait olmadım, bana uzaylıları çağrıştırıyordu o zamanlar İpek Ongun’un kitaplarını okuyan kızlar.)


Varlık ise bu sayısının giriş bölümünü daha çok savaş üzerine yazılmış yazılara ayırmıştı. Bunlar dışında Nezihe Meriç’le ilgili inceleme yazıları ve eskisi kadar doyurucu olmasa da şiir ve öyküler vardı. Küçük İskender şiir dosyalarını ve Zeynep Aliye de öykü dosyalarını incelemişler; şiir dosyalarının incelenmesi işinin Küçük İskender tarafından yapılıyor olması yazan insanlara da büyük bir enerji veriyordur sanırım. Çünkü az sonra okuyacağınız şiiri yazan şairini sizin şiirleriniz üzerine düşünmüş ve iki satır da olsa yazmış olması çok onurlandırıcı bir hal olmalı...


Edebiyat dergilerinin bunca azalmasını çok ümit kırıcı buldum doğrusu.
Gerçekten iyi dergiler çıkıyorsa ve bu dergiler geniş kesimlere ulaşmıyorsa bu daha üzücü bir durum.

Yakın zamanda bir de Adam Sanat alacağım kendime. Ki anlaşılacağı üzere dergilerimiz hiç de o kadar ucuz değiller artık. Yani her şeyi takip
edebilmeniz için sadece zamanınız değil, paranızın da olması gerek..

Son olarak; Varlık’ın 2. ve 3.sayfalarını kaplayan bir harika şiirle bitiriyorum cümlelerimi. Dergilere bol şans, okuyucularına keyifli okumalar dileyerek...

Sıradan bir aşk hikayesi

Seni

dün gece vurmuşlar hesapsız bir karanlığın vardiyasında,
soluk yeşil kaşkolunla akarken bir anarşist dönmelerin barından
henüz kimsenin öğrenmeye çalışmadığı dar omuzlu sahralara
dizginlerinden kurtulan coşkulu atlar gibi ölmüşsün
ölümün hayata haber olmuş diyorlar!
Ben
Seni ilk kez bir borda şarabın köpüğünde öpmüştüm kuzgun kuzgun
belki hatırlarsın,
belki temmuzdu belki mayıs belki de dönmüyordu dünya henüz
çıplak bir şuurun açık olmadığı anlarda bir venüs
heykeliydin, yontuyorduk birbirimizi birbirine dalgın asırlardan
neyle vurmuşlar bilmiyorum tabanca mı, bıçak mı, ihanet mi
o iri ve hırçın ellerinde hiç yuva kuramayan merhamet mi
çok kan kaybetmişsin şimdi arasan bulamazsın

gri gözlerin bulamaz,siyah saçların beyaz tenin bulamaz
pekmez olup tahinime karışmışsın, bizi abanoz bir kaşıkla karmışlar!

Seni
Dün gece uzadıya vurmuşlar Nil’in kıyısındaki gelincik tarlalarında
Okyanusta bir timsahın üst çene kemiği gibi duran Afrika’nın
efkarlı bakışlarını kabile büyücülerine emanet ettiği
temsili hatalarda!
Elbette çocuksun bunu bütün zamanlarda biliyorlar!
Afgan mülteciler biliyorlar özellikle de Pakistan sınırında
Moskova’nın bütün barlarında en set voktanın talanında
Atomu bulan bilginin ağaran saçlarında
Pentagon’un gizli bilgisayar dosyalarında
Elbette çocuksun, bunu bütün örgütlerde,çatışmalarda biliyorlar!
Çapraz ateş altında kalmış o çok şahane dudaklarının kızılında
busede, Kuran’da, Tevrat’ta, İncil’de, Zebur’da
insana sevda mayası çalınmış her koşulda ve abartıda
senin titrerken rüzgar çıkartan vücudunun ezgisi var
bunu bütün intiharlarda, kıyımlarda, tacizlerde bir ihtimal biliyorlar!

Sessiz sedasız çekilmiş bir film gibi oynuyorsun
Kendi boş sinema salonunda; beyaz perdeye düşen yüzün
Değil mi ki beni kırbaçlayan, kamçılayan, hücrelerimden sorumlu tutan hüzün!
Söz hakkımsın, telaşlanmasın sakın temsil ettiğin kudret ve felaket
Göz nuru bir nakış edasıyla işlediğin bu hatıra ve ihanet kokan cinayet
Eylülle ekim arasında yağan yağmurdur
Ekimle kasım arasında yağacak olan kar
Elbette çocuksun, bunu bütün erozyonlarda, heyelanlarda biliyorlar!
Kasissin, şarampolsün ama asla bir uçurum kuramadın hala yaşadıklarımıza
Havaya uçurulan bir köprü, sabote edilen bir merasim
Ya da en kötü ne neticeyle, gözlerimden avucuma damlayan hidroklorik asit
Başarılı bir ameliyatla değiştirttiğin bakışların
Başarılı bir yalnızlıkla yenilettiğin ömrün
Değil mi ki beni kırbaçlayan, kamçılayan, hücrelerimden sorumlu tutan hüzün!

Seni
Dün gece vurmuşlar poyraza doğru yan yatarken çınar ağaçları,
Kitap aralarında kurutulmuş yarasalar
Ağlayan balıklar yüzünden taşan akvaryumlar
Tehlikeli bir saadet zinciri kurduğumuz Amsterdam akşamları
Miami sahilinde ölü bulunan on beşindeki eroinman
Tokyo’da aniden soyulmaya kalkışılan bir adrenalin bankası
Belli belirsiz bir Dark City etkisi, bizi barıştırmak isteyen Nicole Kidman,
Yerlerde yuvarlana yuvarlana dövüşen görüntü yönetmenleri
Patlayan spotlar, yırtılan senaryolar, uyuşturucuya gömülen set çaycıları
Sessiz sedasız çekilmiş bir film gibi oynuyorsun
Kendi boş sinema salonunda; saatler sürecek kalbinle yeniden tanışman!

Seni
dün gece vurmuşlar ben poker masasında karşımdaki kumarbaza
alelade bir blöf yaparken: Elimde beş as var,
kağıtlarımı açsam adam beni azarlayacak!
Hangi as sahte bilmiyorum
Aslında rest çeksem ve kaybetsem her şeyi
Geçip yan odaya bir mektup yazacağım sana her şeyi uzun uzadıya anlatan
Seni neden vurdurttuğumu, katilleri nasıl tuttuğumu
Ve silahlarını verirken niçin başımın döndüğünü, bir maziye tutunduğumu
Uzun uzadıya anlatan bir mektup yazacağım sana, ama
Blöfümü yiyor işte kumarbaz
Kalkamıyorum yerimden
Çıkamıyorum acıdan
Sıyrılamıyorum endişeden
Bu yaz tatilimi İstanbul’da geçireceğim diyor içimdeki rüya
Ciğerlerime fiske fiske çarpan yağmur, o süratli verem!
Ah be bir tanem, nedir bu durup dururken her yerimizden fışkıran kan
Bu müflis depresyon, bu kalitesiz deprem!

Seni
Dün gece vurdular, önerdiğim gibi, tahriben çeşitli yerlerinden!
Kurşun sıkılacak tek sağlam noktan kalmadı
Kalmamıştır öyle tembihledim
Sonra ben oturdum biraz rakı içtim, kiraz yedim
Müzik setinde senin o çok sevdiğin cd, nükhet Duru’dan
Al gönlümü diyar diyar sürükle; hani çalarken senin hep
Bileklerini burktuğun, göğsünü yumrukladığın, zamansız içlendiğin...
Sıradan aşk hikayelerine koskocaman şiirler yazan şairlerdenim
Cenazene çelenk yerine bir orman göndereceğim bugün
Az önce telefonla sipariş ettim

Ah be bir tanem
Ah be deli uçurtmam!
Ben de gayrı buralarda duramam duramam buralarda
Kendimi sendeki balkondan aşağı ittim!

K. İskender

No comments: