Dikkat: görmenizi istediğim şeyler var ( II)


Güne, bugün burada tıkılıp kalmamalıyım diyerek başladığımda, günün devamının çizelgesini de yaratmış oldum. Kendimi İstiklal’e doğru yola sürdüm. Vapur okumalığı olarak aldığım Penguen, bu sayısında biraz hayal kırıklığına uğrattı beni. Sanki başlangıçtaki özen biraz kaybolmuş gibiydi. Mizah dergilerinin bölünerek çoğalmasını zaten sevmemişimdir hiçbir zaman, ama sanki bu sefer iyice yoldan çıkmışlık duygusu yarattı bende; hani bu kadarı da olmaz ki dedirtecek cinsten. Bundan sonra rotalarını nereye doğru çevirirler bilmiyorum ama ben umutla takip etmeye devam edeceğim.

İstiklal’e vardığımda aklımda bir gezme programı yoktu ve bu da bir çok hayal kırıklığını beraberinde taşıdı benim için. Mesela, Karşı’daki sergi kaldırılmıştı. (Galeri Elhamra Pasajı’nın 3 katında yer alıyor ve genelde çok farklı seçimleriyle izleyicileri bir süreliğine de olsa İstanbul’dan koparmayı başarıyor. Daha önceki bir yazımda bahsettiğim “Aileye mahsustur” sergisi böyle bir sergiydi örnek olarak..) Ve Garanti’de, içinde pek de anlaşılmayan bir tamirat havasındaydı.

Fakat bu sıkıntı hemen yerini heyecana bıraktı. Borusan’da, 5 Yunanlı kadın sanatçının eserlerinin yer aldığı “Belirsiz Sınırlar” sergisi vardı. Sergi, masa üzerindeki küflenmiş ve sanki üzerlerinde damgalar bulunan ekmeklerle başlıyordu. Ekmekler kutsanmış ekmekler olarak sergileniyordu. Sanatçı Dimitro Lazaridou’nun, eski tip oyun makinelerini konu aldığı resimlerle devam eden serginin en dikkat çeken parçası kuşkusuz Lina Theodorou’nun şaşırtıcı bir kamera tekniğiyle oluşturduğu, bir kadının bir yatağa çarşaf serdiği Arketipsel’iydi. Üst katta ise Lenny Marketou’nun Durak ve Pause isimli iki video gösterimi vardı. Ve bir iç odada ise Fatini Kariotaki’nin Masumiyet II adlı yerleştirmesi dikkat çekiciydi. Kapkaranlık bir odada televizyondan ayaklarınıza kadar uzanan turuncu ışıklı bir kablo, sanki bir suça suç ortağı ediyor gibiydi izleyiciyi. Gösterilen videodaki teller ise bir çok farklı şeyi düşünmeme neden oldu orada benim. Sanki sınırlarımı zorluyor ya da bir kötülüğün on dakika öncesinde duruyormuşum gibiydi..

Sonrasında Platform güncel Sanatlar Merkezi’ndeki video gösterileri ve yerleştirmelerden oluşan sergi; gerek düzenlemesi gerek sunumu açısından yapılacak olan sergilere ders verir nitelikteydi. Düzenlenmiş fotoğraflar, grafiti sanatına göndermeler yaparken ben, aslında çevremizde ne kadar çok şeyi görüp de ne kadar azına baktığımızı düşündüm. Hale Tenger, kendi dünyasını ve sanatını anlatmaya çalıştığı bir ses kurgusuyla katılmıştı.
Serginin en dikkat çeken parçası, izleyiciye de sergi hakkında ya da herhangi bir şey hakkında sergiye katılma olanağı veren “Gönderilmemiş
Mektuplar” düzenlemesiydi. Boş siyah zarflar, bir posta kutusu olgusu ve önlerinde bir masanın üzerinde bir kalem açacağı, kalem açacağı süprüntüleri, bir pusula ve bir kalemle davetkar ve şaşırtıcıydılar. Gündelik hayattan alınan tüm bu nesnelerin bir araya gelmesiyle içimizde birikmiş tüm mektupları düşündürebilecek kadar güçlüydü etkileri...

Sonrasında en sevdiğim yerde bir şeyler atıştırmak üzere durdum ve daha sonrasında yolumu Akbank Kültür Sanat Merkezi’ne düşürdüm. Galeride Beril Anılanmert’in seramik çalışmaları yer alıyordu. Alelade lavaboların, seramik bilgisiyle nasıl birer eser haline getirildiğini izlemek gerçekten keyifliydi. Bunun dışında içlerinde boğa, uyuyan bir insan gibi çeşitli objelerin yer aldığı delikli kaseler de eve götürmek isteyebileceğiniz cinstendi.

Buraya kadar gelmişken İşbank Parmakkapı Sanat Galerisi’ne uğramadan olmaz diyerek yönümü oraya çevirdiğimde ise Müfide Çalık’ın birbirinden güzel heykelleri ve seramik tabakları karşıladı beni. Mercan duygusu yaratan seramik tabaklardan çok ben gümüş heykellerle büyülendim. Kadın figürünü ve çift duygusunu başarıyla heykele yansıtan sanatçının o anda galeride olması da çok keyifli bir sohbet imkanı sağladı bana. Gelenlerin de çoğunlukla benim gibi heykellere takıldığını ve hatta bir izleyicisinin “kalbime dokundu heykellerin” dediğini söyledi. “Aslında benim de anlatmak istediğim buydu; tam da dilimin ucundaydı” dedim ben de...

Ve oradan çıktığımda biraz yorgunlukla ne yapmam gerektiğini düşünürken babamın, AKM’ye de gitmeyi unutma deyişini hatırladım ve aslında ne sergilendiğini de bilmeden kendimi galeride buldum. Ahmet Güneştekin’in kişisel ve hatta retrospektif (tüm eserlerini sergilediği) denilebilinecek bir sergiydi. Sanatçı resimle birlikte geçirdiği bir ömrü sunmuştu izleyenlerine ve dönemler arası farklılıklar izleyicide bir film izliyor etkisi yaratıyordu. Karanlıktan Sonraki Renkler ismini verdiği sergide renkler gerçekten beyaz duvarlardan fışkırıyor gibiydi....

Dönmek zamanı geldiğinde en son Ziraat Bankası Tünel Sanat Galerisi’ne uğradım ve her iki kattaki resimleri de gördüm. İlk katta yer alan Kainat Barkan Pajonk’un sergisi biraz klasikti ve bana biraz uzaktı fakat ikinci katta yer alan Hakan Dilek’in resimleri gerçekten görülmeye değerdi.(Hatta ben içimden; keşke alt katı üste üst katı alta yerleştirselerdi de dedim..)

Ve yoluma, tüm bunları yazmak üzere soluklanmak için Badehane’de mola verdim. Burası benim bu sokakta her zaman en sevdiğim yer olmuştur. Özellikle de gündüzleri... Biraz soluklandıktan ve notlarımı gözden geçirdikten sonra; dönüş vapur yolculuğuma eşlik etmesi için Hayvan’ımı aldım (dergi aylık olacakmış yine, bu benim için sevindirici bir haber, çünkü haftalıkken bir çırpıda bitiyor ve keyfiniz tam ortasında bölünüyor) ve Kadıköy’e doğru yola çıktım...

Ps. Tüm bu gezmeler içinde; Bekar Sokak’ta Kadın Emeğini Değerlendirme
Vakfı’na ait olan Nahıl; yağdan reçele, oyuncak bebekten, kullanılmış giysilere kadar çok geniş bir yelpazesi olan bir ürün kataloğuna sahip ve buradan alacağınız şeylerle maddi zorluklar içinde bir ışık arayan kadınlara yardım etmiş ve çalışan kadınlar için düşük ücretle çocuklarını bırakabilecekleri yuvalar yapan vakfa da destek olmuş oluyorsunuz. Ve ürünlerin gerçekten albenisi olduğunu da eklemek isterim...

No comments: