Optik Sanat

Optik Sanat, soyut sanatla ilişkilendirilen bir akımdır. Optik sanat; basit formların tekrarı ve belirli renklerin kullanımıyla vibrasyonlar yaratmayı; hareli desenler elde edilmesini, abartılı bir derinlik duygusunu, ön ve arka plan yanılsamasına neden olacak görünümlerin sağlanması ve diğer göz yanılsaması etkisi yaratacak öğelerin bulunmasını esas alır. Tüm resimler görsel algıyı etkileyen, perspektif kurallarının uygulanmasıyla üçüncü boyut hissi yaratmasını sağlayan, renklerle ışık gölge oyunları yaratan, görsel algıyı şaşırtan eserlerdir. Optik sanatla birlikte göz; izlenimin öznesine dönüşürken izlediği eser aslında nesne haline dönüşmüş olur.

20.yy.’ın ortasında başlayan bu akımın önemli üç temsilcisi Josf Albers, Victor Vasarely ve M.C. Escher’dir. Escher’in çalışmaları çok da soyut olmamakla birlikte çok farklı formların kullanımı ve yarattığı küçük hileli görüntüler ver paradokslarıyla yine optik art başlığı altında incelenebilir. 1960’lardan itibaren “Opart” terimi, soyut sanat içinde gelişen bu akımı isimlendirmek için kullanılmıştır. Bu dönemin önemli isimleri yine Vasarely ve onun yanında Bridget Riley’dir. Optik Artla ilgilenen diğer önemli ressamlar içinde Richard Anuszkiewicz, Jesús-Rafael Soto, Kenneth Noland, François Morellet, and Lawrence Poons’un isimleri sayılabilir.

Optik sanatın neredeyse isim babası olan Vasarely, yarattığı sanata slogan olarak “hepimiz için sanat” söylemini kullanmıştır. 1960 ve 70lerden itibaren resimleri popüler kültürün bir parçası haline dönüşen sanatçı bu çalışmalarında moda, bilgisayar çağı, mimari gibi farklı unsurları konu etmiştir. Yaşadığı zamanda büyük bir ün de elde eden Vasarely; yine de sanatının herkes için olduğu görüşünden kopmamış ve sanatının herkes tarafından ulaşılabilir olmasını sağlamıştır. Düz yüzeyleri sonsuz ihtimalleriyle doldurarak canlandırdığı resimlerine bugün pek çok kitap ya da albüm kapağında rastlamak mümkündür. Vasarely’nin sanatı aynı zamanda bir konu, bir hikâye ya da bir sembolik ifade içermediğinden de herkesin sanatı olarak düşünülür.

Sanatçının en önemli eserlerinden olan “Vega-Nor”; Opart’ı her yönüyle anlatabilen bir çalışmadır. Bu çalışmasıyla sanatçı bilimin ışığında; çizgiler ve renklerle göz retinasının bu bilgiyi nasıl algıladığını ve beyne nasıl aktardığını inceler. Bu çalışma; renk ve çizgilerin algıyı nasıl yanıltabildiğinin önemli bir göstergesidir. Resim, düz bir zemin üzerine yerleştirilen bir küre kompozisyonuyla kurulmuştur. Sarı ve turuncu gibi sıcak renklerle merkezdeki kareleri öne doğru iterek resimde bir dışa taşma yanılsaması yaratmayı başarmıştır.

Resimdeki en büyük ve en az eğimli şekiller kürenin merkezinde yer alır ve köşelere doğru gittikçe biçimler eğilmeye ve küçülmeye başlar ve bu durum biçimlerin uzayda geri çekildiği hissini yaratır. Çizgiler de aynı zamanda bu formu ve yanılgıyı güçlendirecek şekilde merkezde düz görünürken geriye doğru eğilirler ve iki yanda iki açı oluştururlar. Köşelerde kalan kareler aynı boyutlardadır ve düz çizgileriyle bir arka son hissi yaratmaları sağlanmıştır. Resimleri herkesin bildiği bir yıldız olan “vega” ismiyle nitelendirilen sanatçının isimle ilgili yaptığı açıklamasında bu resimleri evrenselleştirmek ve herkese mal etmek istediği de görülür. Nor takısı ise sanatçının resimleri numaralandırmak yerine kullandığı bir harf dizgisiyle oluşturulmuştur.

Optik sanatın bir diğer ünlü temsilcisi, bir fotoğrafçı olan Josef Albers’tir. 1928’de Bauhaus akımı içinde fotoğrafçılığa başlayan sanatçı; ölümüne kadar fotoğraf üzerinde çalışmaya devam etmiş ve fotoğraflarında yakaladığı soyut etki ve yanılsamayı çağrıştıran görüntüleriyle optik sanat başlığı altında eserler vermiştir.

Josef Albers, klasik görüşlerin aksine fotoğraf sanatının yaratıcılıktan en uzak dal olduğunu reddeder. Buradaki açıklaması kişiyi yanıltan gözbağcılık görüntüleri kamera lensinin ya da fotoğraf makinesinin değil kişinin kendi yaratıcılığının ve yakaladığı anın ürünü olduğudur.
Sanatçının ilk dönem çalışmaları klasik Bauhaus kavramına uygun olarak, form ve materyallerden kesitler alınarak resimlenmesidir. Bu çalışmada Albers, yumuşak ve canlı olmayan çamaşırların rüzgârın estiği an içinde hacim kazanarak sanki canlı oldukları hissini yaratmayı başarmıştır. Sanatçının “İmkansızlar” isimli kolaj çalışması ise optik sanata yakın duran fotoğraflarından biridir.

Alman sanatçı M.C. Escher (1898–1972), taslaklar çizen, kitap illüstrasyonları yapan, tasarımcılık ve bunun yanında mühürler de yapan çok yönlü bir sanatçıdır. Escher’in erken dönem yapıtları, 1922–1925 yılları arasında yaşadığı Roma ve İtalya kıyı kesimleridir. Buralardaki mimari özellikleri resimlerine aktaran sanatçı bu çizimlerine, kör noktaların çatışmalarıyla oluşan gizli uzaysal bilmeceler eklemiştir. Bu çalışmalarına ışığın etkisinden yararlanmak için çoğunlukla siyah-beyaz karşıtlığını kullanmış ve resme aynı anda yukarıdan ve aşağıdan bakılmasını sağlamıştır. 1935’te İtalya’dan ayrıldığında bu geniş mekân çizimlerinde “düşünsel çizimler” diye isimlendirdiği; teorik dayanaklı bir teknik geliştirmiştir. Mimari çizimler içinde birbirine kilitlenen formları kullandığı bu teknikle mekân içindeki farklı katları birbirlerine bağlı gibi gösterir. 1920lerde gelişen, bir şekil ya da objenin tamamen bir başka objeye dönüşmesini anlatan başkalaşma düşüncesi, sanatçının en sevdiği çalışma alanı olur. 1935li yıllarda ise sanatçı aynı zamanda mekân çizimlerinde kullandığı perspektifle yarattığı göz yanılsamalarıyla imkânsız uzay alanları yaratmaya başlar.

Sanatçının optik sanatla ilgisi, mimar olmaya niyetlenerek girdiği Mimarlık ve Dekoratif Sanatlar Akademisi’nde başlar. 1919–1922 yılları arasında öğretmeni Samuel Jessurun de Mesquita’nın da etkisiyle mimariye olan ilgisi yavaş yavaş resme yönelir. Bu dönemde yaptığı sekiz baş resmi; sanatçının dünyanın düzenli bölünmesi teziyle ele aldığı bir çalışmadır. Bu resimde sanatçı dört kadın ve dört erkek başını dört ahşap blok halinde kesitlere yerleştiren sanatçı, resmi bu blokları dörder kez basarak elde eder.

Sanatçının kuş ve balık formları ve bir diğer çalışmasında kullandığı denizatı formlarıyla kurguladığı iki çalışmasında da bu birliği sergilediği görülür

No comments: